22 Ekim 2013 Salı

Sizce Egomuz Sayesinde mi Yaşıyoruz ?



Ego doğru kelimemi bilmiyorum.Çevremden algıladığım kadarıyla şuan benim anlatmak istediğim şeye 'ego' diyorlar.Neyse çok felsefe tarzı başladım bu benim tarzım değil,konuya giriyorum. :)

Mesela benim bu kadar yazı yazmam bile bir ego değil midir ? Kendimi farklı olduğuma inandırmışım.Fakat bir yanımda bu farklılığı mütevazilikle birleştirmek istiyor.O yanım yazdıklarımı beğenmeselerde,takip etmeselerde olur diyor.Sonuçta onlar daha 18 yaşında,ergenlik çağında,kendini tatmin etmek için blog açmış,saçmalıyor gözüyleyde bakabilirler.

Her ne kadar mütevazi bir tavırla yaklaşsamda diğer tarafımın istediği şey.'Bakın ben blog açtım,daha 18 yaşındayım ama hepinizden farklıyım çünkü ben zekiyim.Bu yazılarlada kendimi ispatlamak istiyorum' diyor.
Bu diğer yanımın,zekilik denilen kavramı hak etmediğini düşünüyorum.Fakat o diğer yanımız olmasa yaşamamızın ne anlamı kalır ? Bunada ego demişler işte.

O diğer yanımız olmasa biz bir hiçiz.

Burçların Hayatımızdaki Yeri



Muhabbetlerde sen başak burcusun bu kadar detaylı düşündüğüne derler.Bu kadar basite indirmek gerekir mi sizce ? :)
O kişiyi derin düşüncelere iten sadece doğduğu tarih mi sebep olmuştur yoksa yaşadıkları mı ?

Burçların hayatımızda gerçekten önemli bir yeri var.İnanmayan bile merak eder kendi mensup olduğu burcun özelliklerini.Facebookta bende başak burcunu takip ediyorum.Çünkü merak ediyorum.Orda yazılanların gerçekçiliği önemli değil,size verdiği haz önemli.

Çok yüzeysel düşünen bir adam bile şu basit fikiri sunabilir. 'Dünyada 6 milyar insan var.12 burç var.O zaman 500 milyon kişi aynı özellikleri taşıyor.'
Bana göre dünyada 2 kişi bile aynı özelliklere sahip olamaz.Ruh ikizi olayına inanmam ben.Ruh ikizim dediğin kişiyle bile bazen konuşurken yada içinden çeliştiğin birşeyler yakalarsın.

İnsanlar kendi burcunun özelliklerini okuyup onlardan etkilenip,o özellikleri kendine uyarlayanlar var.
Mesela birisine kişiliğini sorarlar.Kıskancımdır der.Hemen laf yapıştırılır.'Akrepsin seeeen'.

Bu burç olayı bütün dünyada var.İnsanlar müthiş paralar kazanıyor bu işle.Adamın biri gezegenlerden falan bahsediyor,senin özel hayatının nasıl olduğunu sıralıyor.Paraları götürüyor.
İnsan gerçekten kendi potansiyelini ortaya koyarsa çok güclü bir varlık.Bu güçlü varlık,kendi kişiliğini öğrenmek için başkalarının! ticaret olarak gördüğü bir işten öğrenmeye çalışması, gerçekten mahçupluk ve saflıktır.

Bunların bilincinde olun burcunuzu takip edin.Bende takip ediyorum.Fakat bunun bilincinde olmayıp bunlara inanırsanız benim gibi bilinçli düşünenler tarafından komik duruma düşersiniz. :)

21 Ekim 2013 Pazartesi

Hayatı Zorlaştıran İllet : Sosyal Fobi



'' İnsanların sizleri hayal kırıklığına uğratması,kendinize olan güveninizi yitirmeniz, hayattan zevk almamaya başlamanız, en korunaklı yer olarak gördüğünüz evinizde yanlızca kendinizle vakit geçirmeye başlamanız sosyal fobinin işaretçisidir. Hele hele hayatınızı tamamen değiştirebilecek travmatik durumları birden fazla kez yaşadıysanız kendinizi koruma altına almak istemeniz ve insanlardan uzaklaşmanız son derece normal. anormal olabilecek durum ise; bu kötü deneyimleri sizlere yaşatan insanların sizden daha güçlü bir şekilde hayatına hiç bir şey olmamış gibi devam edebilmesidir.Asıl şaşırtıcı olan da bu sanırım. ''

Ben bu hastalığı,başka bir hastalıkla yendim.O hastalığın adıda hissizlikti.O işin nasıl olduğunu dolaylı olarak anlatmıştım ilk yazımda fakat bu konu gerçekten önemli konu ve bir yazıyı daha hak ediyor.

Eskiden insanların ne dediğini çok önemseyen,her ortamda kaygılı,dışarıya vuramadığım sözleri içimde birikten bir bireydim.Hayalleri kapılıp giderdim.Mutlu olduğum yer orasıydı.Gerçek hayat bana göre değildi.
Hep rol yapardım.Olmadığım kişilikleri üstlenirdim çünkü insanlar tarafından sosyal fobili olarak algılanmak istemezdim.Yıllarca içimde biriktirdim bu acıları.Evet acı bunlar.Birşeyin acı vermesi için illa fiziksel temasa gerek yok.Bir insanın kendisini dışarıya tam anlamıyla anlatamaması ve söyleyeceklerini içinde tutmasından büyük bir acı var mı ?


Cidden o kadar sıkıcı bir hayat ki.Devamlı hayatı sorgulamaktan başka bir işe yaradığın yok.Devamlı herşeyi irdeliyorsun ve sorunun nerede olduğunu anlamaya çalışıyorsun.Sorunda bu zaten.Herşeyi irdelemek,akışına bırakamamak.

O kadar acıdan sonra bünye bağışıklık kazandı ve çevreye karşı aşırı duyarsız oldu.Bunun adınada hissizlik demişler,apati demişler,demişler oğlu demişler.Şimdi sosyal fobinin size kattığı faydayla bu hissizlik sorunun bağdaşmasını anlatıcam.Sosyal fobi ile analitik zekanız çok gelişir.Detayları çok iyi yakalarsınız.Birde insan sarrafı olmuşsunuzdur artık.İnsanların yüzünden ne olduğunu çok rahat anlarsınız.Çünkü düşünmek için o kadar boş vakitleriniz olmuşturki.Şimdi bu faydalarını bilincinizde tutuyorsunuz ve hissizlik hastalığına kapılıyorsunuz.Bu hastalıkla hayatınız iyice berbat oluyor.Ağlamak isteyipte ağlayamamak.İnsanın gerçek anlamda çöküş noktasıdır bu.Tamamen mantığınızla yaşayamaya başlıyorsunuz ve o acı dolu geçmişiniz biranda gidiyor.İlaçsız ve terapisiz bir şekilde.Resmen hayat size aslında bir hediye sunuyor.Artık o acıları çekmiyorsun.Fakat keyifte alamıyorsun.Öyle bir hala geliyorki,o utangaç olduğunuz anları bile özlüyorsun çünkü o anlarda en azından hayatın içindeydin.Buna çözüm aramak için bir sürü insanla konuşuyorsun.
Yahu senin sorunun zaten insanlarla konuşamamaktı fakat çözümü onlarda arıyorsun.İşte burda kendi potansiyelinin farkına varıyorsun.'Vay sen ne kadar derin düşünüyormuşsun öyle' gibi laflar size içten içe iyi geliyor.Kim aptal olarak anılmak ister ki bu hayatta ? Ve artık kendini irdelemeyi bırakıyorsun.
Uğraşlar buluyorsun kendine.Arkadaşlarınla muhabbetlerini arttırıyorsun.

Hayatta herşeyi anlarsan zaten yaşamının ne anlamı kalır ?Hayatta mutluluğun formülü gizemlerinde.Akışına bırakmakta.Bırak aksın hayat sende birşeyi kafana takma.


Sen aslında çok zekisin ve diğerlerinden farklısın.Bu farklılığını herkese göster.Sadece kendine gösterme. :)

Facebook'un Verdiği Haz,Oluşturduğu Kişilik - Platonik Aşk ve Gerçekler

İnternet..Hayatımızın ayrılmaz bir parçası oldu artık.Nefes alıp vermekle eşdeğer birşey oldu bu.


Arkadaşlarımızla cafede buluştuğumuzda,telefondan Facebook'a bakmaktan,sohbet edecek zaman bile bulamayacak hale geldik.Sonu olmayan bir haz noktası Facebook.

Bazı paylaşımlarla trajediyi yaşarsın,bazı paylaşımlara gülmekten ölürsün.Gerçekte yüzüne bile bakmadığın kişilerin sosyal hayatta neler yaptığını merakla izlersin.Piksel piksel oyunlar vardır,bağımlılık yapar.

Bir ayrı haz olayıda insanın gerçekte olamadığı kişiyi biraz oldurup en azından tatmin ettiriyor.
En büyük örneği kendimden veriyorum.Bu içime kapanık olduğum zamanlar,facebook sayesinde sosyal bir kişiliğe bürünüyordum.Profile gülen bir fotoğraf koydum.40-45 civarı beğeni geliyordu fotoğraflarıma.
Hergün ya Mado'da yada Sinemadaydım.Ne kadar ünlü roman varsa beğendim ki kültürlü desinler.
O kadar çok hayvan resmi paylaştım ki 'aa aynı zamandada sıcak kalpli' desinler.
Gerçekte olan ise,o profildeki gülen suratımı sadece o an yakayalabilmiştim.İnsanlara fotoğrafımı beğenin diyordumki çevrem tarafından sosyal biri olarak algılanıyım.Kim asosyal olarak tanınmak ister ki ?
İnsanlara evde Playstation oynuyorum,televizyon izliyorum diyecek halim yoktu ya.Onlar için Mado ve Sinemadaydım.Çünkü ben sosyal biri olduğum için hep gezerim.Ben 'Stephın King romanları okuyorom taam ı' şeklinde bir dışavurum sergilesemde,hayatımda kitap açmışlığım olmadığını ilk blog yazımda dile getirdim. 
Hayvan resimleri..Belkide rol yapmadığım tek paylaşımlardı.Gerçekten hastasıyım kendilerinin.
Çok yalvarmıştım zamanında ufak bir golden alsınlar diyede evde bakılmaz zırvasına takılmıştım.

Beki ben neden böyle bir kişiliği üstlendim ? Gerçekte yaşadığım acıları bu şekilde görmezden gelip hayalimdeki kişiliği neden oynadım ? Neden insanların benim hakkında neler düşüneceğini bu kadar önemsedim ? Bunun sebebi sanırım hem sosyal fobim olması hemde detaycı birisi olmamla birlikte böyle garip şeyler çıktı ortaya.


Gerçekte bir kızdan hoşlanırsın,hemen arkadaşından kızın soyadını öğrenirsin.İlk baktığın yer ilişki durumudur.Eğer yoksa arkadaşlık yollarsın.Bu sayede artık platonik aşkını daha iyi yaşayabilirsin.Kızın fotoğraflarına bakarsın,hayaller kurarsın.Beğendiği sayfalarla senin ilgi alanların uyuşuyordur.Gerçekte gözlemlediğin kadarıyla o kızda aslında senin gibi biridir.Seni etkileyen en büyük faktörde budur.Diğerlerinden farklı bir kızdır çünkü.Her iş çıkışı takip edersin kızı.'Bu sefer konuşucam ulan' diye için içini yer.Sapık gibi takip etmeye başlarsın.Senin artık takip etmeyi başladığını anladığında istemsiz bir utanç duygun hakim olur.Birgün cesaretini toplarsın ve kızla konuşmaya gidersin.Bu kızlada oturduğunuz evler çok yakındır.Burdan muhabbeti açmaya çalışırsın fakat bir bahaneyle geri çevrilirsin.Çünkü gerçek hayat saf duygulara önem vermez.Rol yapman gerekir etkilemen için.Duygularım o kadar saftıki sabahları aynı duraktan binmemize rağmen 'günaydın' demeye bile cesaretim yoktu.Tabi bir anda karşısına çıkıp muhabbet etmeye başlarsan terslemesi normal.Dahada ironik olan bu günün ertesi,iş yeri yemekhanesinde kızın önünde ayağının kayıp düşmesi.Tam bir çöküş.Onun gözünde kızlarla konuşmasını bilmeyen,içine kapanık ve bir o kadar sakar imajı çizdim.Gerçek beni neden gösteremedim ? Çevremizdeki etkenler yada önyargılar mı benim gerçek kişiliğimi göstermeme engel oldu ? Yoksa bu işi beceremedim diye bu bahanelere mi sığınıyorum ?
Yoksa bu hayata saf duygularla bağlanarak hata mı ediyoruz ? 
Bunlar basit gibi gözüken ama insanı duyarsız olmaya özendiren olaylar.

Bu arada bu olaylar tamamen geçmişten olan şeyler.Artık öyle biri değilim.Yani yolda yürürken arkanızda beni görürseniz korkmayın. :)

20 Ekim 2013 Pazar

Breaking Bad Hayranlığım


Breaking Bad..Bundan daha iyi bir dizi daha çıkmadı,çıkacağınıda düşünmüyorum.
Hayatın içinden bir dizi gibi.Çok gerçekçi olmasının yanında müthiş bir kara mizaha sahip.
Efsane oyunculuklar,efsane replikler,efsane sahneler,efsane yönetmenlik.Hala izlemediysen bu blog yazısını okumakla vakit bile kaybetme,hemen başla.



Walter White...50 yaşında,kendine güveni olmayan,karısına bile söz geçiremeyen,yaşam enerjisini kimyadan alan bir kimya öğretmeni.Hatta öyle ezik bir adam ki öğrencilerine bile söz geçiremiyor.Aynı zamanda çokta saf.Karısı çocuk olduktan sonra çalışmayı bırakmış ve sırtını bu zavallıya dayamış.Abimizde geçimi sağlamak için Kimya öğretmenliğinin yanı sıra ekstra olarak oto yıkamacıda çalışıyor.O kadar ezik bir adamki doğum gününde bile ilgi odağı kayınbiraderi(Dea Ajanı) Hank oluyor ve içten içe onun hayatına özeniyor.Walter o kadar ezik bir adamki kendi bilgi birikimi sayesinde milyon dolarlara ulaşan Elliot ve Gretchen çiftine söz geçiremiyor.Birgün Walter White tedavi edilemez türden kanser olduğunu öğreniyor ve hayatı bu noktadan sonra değişiyor.6 ay ömrün kalmış ve sen 50 yıl boyunca ezik bir hayat sürmüşsün.Yılların patlamasını ölmeden önce yapması gerekiyor.




Walter,artık kaybedecek birşeyi olmadığını anlıyor ve eski serseri öğrencisiyle Meth(uyuşturucu) pişirmeye başlıyorlar.Walter bu sayede ailesine yüklü bir miktar para bırakabilecek.
Bu dakikadan sonra Walt'ın değişimine tanıklık ediyoruz.Walter,Jesse'ye her ne kadar bunu ailem için yapıyorum desede aslında en iyi bildiği şey olan kimya ile şov yapıyor ve egosunu inanılmaz derecede tatmin ediyor.

Bu dizinin güzelliği gerçekçiliğinde,detaylarında ve oyunculuklarında.En büyük tebrik bir insanın nasıl değişebileceğini bu kadar yalın anlatan Vince Gilligan'a.Birde diziye 2.sezon katılan Gustavo Fring diye bir karakter varki idolüm olur kendisi.Sırf onun için bir blog yazısı yazmayı düşünüyorum.


Film Kültürü


Filmler..Üstüne çok konuşulabilir bir konu.Ucu olmayan bir ilgi alanı.
Ben film kültürü olan insanın zeki olduğuna inanırım çok izleyenin değil.
Bir Arka Sokaklar izleyen adamla David Lynch filmleri izleyen adamı bir tutmam.

Film merakım lisede başladı.Sosyal fobim olduğu zamanlar çevreyle çok iletişim içinde
olmadığım için devamlı bir ilgi alanına bağlanmak istiyordum,filmleri seçtim.
Hatta bu alana öyle bağlandımki,Imdb Top 250 listesini ve sinemalar.com'un en iyi filmler
listesinin hepsini izledim.Sevmediğim tarzları bile izlemeye başladım.Her tür filmden birşeyler 
yakalamaya çalıştım.

Çok film izleyenlerin kelime haznesi geniş olur.Altyazılı izliyorsa ingilizcesi gelişir.
Hayalgücü genişler.Bilinçaltı çok güçlenir.Detaycı düşünmeye başlarsın.
Bu faydalarının yanındada benim için sonu olmayan bir hazdır filmler.

Film kültürü oluştuktan sonra en sevdiğim tarzın gerçekçi filmler ve kafa yoran filmler olduğunu anladım.

TOP 5'im Şöyledir ;

1-The Prestige

2- Mullholland Dr.


3- Forrest Gump

4- Shutter İsland

5- Schindler's List
Top 1'e Prestiji koymamın sebebi oyunculuklarıyla,senaryosuyla ve ters köşesiyle bende yeri çok ayrıdır.2.Mullholland bana göre sinema tarihinin en iyi senaryosudur.3.Forrest Gump sıcacık bir film.Çok doğal ve gerçekten empati kurduğunuzda çok etkileniyorsunuz.4.Shutter İsland en iyi sona sahip filmdir.5.Schindler ise hem gerçek yaşamdan alıntı olması ve hemde filmin çok yalın ve güzel bir anlatıma sahip olması benim listemde olmayı hak etmiştir.


Kısacası film izleyin,izlettirin.Hem yukarda yazdığım faydaların etkilerini görürsünüz hemde biryerde film muhabbeti açılınca iyi ego tatmini yaparsınız. :)



HİSSİZLİK



Herkese Merhaba.İlk blogum olduğu için biraz heyecan var doğru.Neyse uzatmadan hemde sizi sıkmadan hemen konuya gireceğim.

Son 2-3 aydır garip bir süreçten geçtim..Duygularım tamamen körelmiş ve tamamen mantığımla yaşıyormuş gibiydim.Mesela bir olay oluyor içimden diyorum ki 'Acaba burada şaşırmalı mıydım ? Burda gülüyor muyduk ? diyorum ve gülüyorum.Gülerken rol yapıyorum.Hatta son 2-3 aydır tamamen rol yapıyorum.Ben eskiden çok duygusal olan,biraz sosyal fobisi olan ve kendi dünyasında basit olayları bile trajediye dönüştüren birisiydim.Biranda böyle çevreye karşı bu kadar duyarsız olmam ne kadar ironik değil mi ? İnsanlar bu durumumun boşluktan olduğunu,gerçek bir kız arkadaşım olmadığıma ve üniversiteyi kazanamama bağladılar.Bu durumumun bu kadar basite indirgenmesinden rahatsız oldum.Şuan en güzel kızıda elde etsem,en kral üniversiteyide kazansam bir duygu hissetmeyecekmişim gibi geliyordu.Duygudan kastım gerçek anlamda hissedebilmek.

Bu hissizlik sorunumla ilgili bir sürü insanla muhabbete girip bu sorunuma çözüm aradım.Aslında insanlara sorduğum soruların cevabını merak etmiyordum.Acaba kaçırdığım bir nokta var mı diye soruyordum.
Kendime devamlı hastalık aradım.Acaba benim sorunum ne ? dedim.Duygusuzluk var apati olabilir dedim.Depresyon dedim ama depresyonda en azından insan üzgün halde oluyor değil mi ? O da yok.
Kendimi devamlı birşeye inandırmak isteğindeydim.Şu durumum hastalık hastası olarakta yorumlanabilir ve bu yorumada saygı duyarım.Bu dönemimde insanlarla girdiğim muhabbetlerde bir kişinin lafı aklıma kazınmıştı resmen.'Düşünceyle duygu aranmaz'.Gerçekten doğru olan bu.Fakat sorunda hayata dair herşeyi idrak edebilmeye rağmen hayatı yaşayamamak değil miydi ?

Benim gibi mantıklı bir insan prozac gibi mucizevi bir ilaca inanmayı çözüm olarak gördü.Sonra bunun 'plasebo' gibi karizma bir ada sahip psikolojik etki olduğunu anladım.2.hafta attım ilacı.

.İnsanlarla bu muhabbetlere girince bana 'çok derin düşünüyorsun,çok zekisin' diyorlardı.'Kurduğun cümleler senin yaşındakilerin kurabileceği tarzda değil' diyorlardı.'Sen çok kitap okumuşsundur kesin 'diyorlardı.Ben hayatımda kitap okumamış adamımdır.Bir ara Game Of Thrones Romanından başlıyım dedim üşengeçlikten okumadım bile.

Tabi zeki bir insan normalde hayattan keyif almayı becerebilir değil mi ? Şu geçirdiğim dönemde sadece zekanın yetmeyeceğini anladım.Önemli olan zekayı doğru kullanabilmek.Potansiyel durup dururken göstermez kendini onu kullanman gerekir.Zekanın ne olduğu konusu hakkında sanırım başka bir blog yazmam gerekicek.

Şimdiki zaman dönüyorum.Şimdi gerçekten hissediyorum ve hayattan keyif alıyorum.Bu sorundan mensup olan insanlar tekrardan nasıl düzeldiğimi merak ediyordur.Çünkü kendimi irdelemeyi bıraktım.İcraata geçtim.
O kadar çok insanla muhabbet ettim ki kendi potansiyelimin farkına vardım.Sizce gerçekten bir insan hissiz bir durumda olabilir mi ? Yoksa yaşadığımız acıları bir daha yaşamak istemediğimiz için bu hissizlik kimliğine mi bürünüyoruz ? Kendimi neye inandırırsak o olmuyor muyuz hayatta ?